Site icon Bilimin Hafıza Çöplüğü

1995 – 2020 Türkiye’nin Sınır Dışı Harekatları

Türkiye'nin Sınır Dışı Harekatları

Türkiye'nin Sınır Dışı Harekatları

1995 – 2020 Türkiye’nin Sınır Dışı Harekatları; Tarih boyunca, jeopolitik ve stratejik konumunun önemi dolayısıyla, sınırlarındaki zararlı oluşumlara ve Suriye, Irak ve İran gibi sınırlarında kendisine karşı tehdit oluşturabilecek devletlerden kaynaklanan risklere karşı çeşitli sınır ötesi operasyonlar düzenlemiştir. Bu çerçevede, Türkiye, güneydoğu sınırlarında tehdit oluşturan Kuzey Irak’a 25 Mayıs 1983 tarihinde ilk sınır ötesi operasyonunu düzenlemiştir. Günümüzde halen Türkiye’nin jeopolitik konumunu önemini korumaktadır. Bu sebeple, Suriye sınırında yaşanan terör ve bölgedeki istikrarsızlık yüzünden sınırlarımızda operasyonlar devam etmektedir.

Çelik Harekâtı (Mart 1995)

1992’de sınırdan sökülerek atılan PKK, 1993’ten başlayarak tekrar Kuzey Irak-Türkiye sınır bölgesine yerleşmiştir. Çelik Harekâtı ile Kuzey Irak’ın güneyine inen örgüt, terörist unsurlarını tekrar sınır bölgesine yollamıştır. Ancak 1994 ilkbahar ve yaz aylarında Kuzey Irak’tan Türkiye’ye sızmalar en aza inmiş, Türkiye içindeki operasyonlar da daha rahat yürütülmüştür. PKK’nın 1995 Mart’ında Kuzey Irak’ta tahminen 2.400 ile 2.800 arasında teröristinin bulunduğu tahmin edilmektedir. Sinath Kampı’nda 600-700, Haftanin’de 1.500-2.000, Metina Kampı’nda 300-350, Şivi’de 100-150, Mezi-Karyaderi’de 500-600, Hakurk bölgesinde 300-400, Bota’da 350-400 ve Zeli Kampı’nda 50 terörist unsur barınmaktadır. Türkiye Ordusu ise 1993 ve 1994’deki yurtiçi operasyonu ile örgüte ağır bir darbe indirmiş ve alan hâkimiyetini sağlanmıştır. TSK, 1995 ilkbaharında Kuzey Irak’a geniş kapsamlı bir operasyon için sınıra kuvvet kaydırmaya başlamıştır. TSK’nın sınıra yığınak yaptığı ve askeri bir operasyonun başlatılacağı şeklinde yorumlarla ilgili olarak, dönemin Milli Savunma Bakanı Mehmet Gölhan, 2 Mart 1995’te düzenlendiği bir basın toplantısında şu açıklamayı yapmıştır. “PKK’nın yığınak yaptığı şeklinde duyum aldık. Tedbirler bu çerçevede. Özel bir tedbir yok. Sınırlarda devamlı olarak önlemler alınıyor.” Ancak yığınağın büyüklüğü gizlenecek gibi değildir. Üstelik Kuzey Irak’ta yayın yapan PKK radyosu, TSK’nın düzenleyeceği sınır ötesi operasyondan bahsetmiştir. TSK’nın Ekim 1992-Nisan 1994’te düzenlediği operasyonlardaki aynı anlayış ile ancak bu defa 13 General’in komutasında 35 bin kişilik büyük bir askeri güç ile 20 Mart 1995’te sabaha karşı 220 kilometrelik bir cepheden 40 kilometre derinliği hedefleyerek, Hakurk, Haftanin, Şivi-Mezih-Karyaderi, Metina bölgelerinden Kuzey Irak’a girmiştir. TSK’nın hedefi, Haftanin bölgesindeki 12 büyük kamp ve çevresi olarak ilan edilmiştir. Harekât, F-16 ve F-4 uçaklarıyla, Skorsky ve Kobra helikopterleriyle havadan desteklenmiş; 16 sorti yapan uçaklar 500, 1.000 ve 2.000 librelik 76 bomba bırakmış, 300 kilometrelik alanda gece-gündüz kesintisiz süründürülen operasyonun 36. saatinde bütün PKK kampları ele geçirilmiştir.

Ekim 1992’de cephe savaşı girmenin kendisine neye mâl olduğu bilinciyle harekât eden PKK, birçok yerde direniş göstermeden kamplarından geri çekilmiştir. 1992 harekâtından farklı olarak, Çelik Harekâtı’nda Barzani ve Talabani güçlerinden yardım alınmamış ve operasyon sadece Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bunun bir neticesi olarak, her ne kadar PKK mevzileri gerilerine ve kaçış yollarına Özel Harp Birlikleri indirilmiş ve sızdırılmış ise de, PKK’nın cephe savaşı vermesinden dolayı tam bir kuşatma imha operasyonu gerçekleştirmek mümkün olmamıştır. Ancak, düşük yoğunluklu çatışma kapsamında çete savaşı sürdüren bir örgüte vurabilecek en ağır darbe indirilmiştir.

Askeri operasyonlar, psikolojik harekâtla birlikte yürütülerek, PKK militanlarının yoğun olduğu bölgelere 5 milyon bildiri dağıtılmış ve “teslim ol” çağrısı yapılmıştır. “Dağdaki Genç, Son Şans, Bir Gencin İtirafları, Değerli Anne ve Babalar” başlıklı bildirilerde; militanlara “PKK terör örgütüne inandırılmış kardeşim” ve “Evladımız” şeklinde hitap edilmesi dikkat çekmekte ve Pişmanlık Yasası’ndan yararlanmaları yasası önerisi getirilmektedir.  Çelik Harekâtı’nın 20-30 Mart tarihlerini kapsayan ilk evresinde; 22 asker şehit olmuş ve 32 askeri yaralanmıştır. 20 Mart-1 Nisan tarihleri arasında bulunabilen PKK’lı ölü sayısı ise 271’dir.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen basın toplantısında, Çelik Harekâtı’nın amaçları şu şekilde sıralanmıştır:

(1) PKK’nın Kuzey Irak’taki kamplarını kullanılamaz hale getirmek;

(2) bölgede hâkimiyet tesis etme planlarına engel olmak;

(3) silah, mühimmat, malzeme ve yiyecek maddelerinden oluşan lojistik destek imkânlarını sekteye uğratmak;

(4) haberleşme, sevk ve idare sistemlerini yok etmek;

(5) muhtemel eylemleri önlemek;

(6) azami sayıda militanı etkisiz hale getirmek;

(7) örgütün içinde bulunduğu psikolojik çöküntüyü hızlandırmak ve

(8) terörle mücadelede Türkiye’nin kararlılığını göstermek

Harekât tarihi olarak Mart ayının seçilmesinin nedeni, bölgede kış koşullarının devam etmesi -karların erimemiş olması- ve bu dönemde militanların kamplarda toplu halde bulunmasıdır. Harekât planlamacıları, kış aylarını kamplarda siyasi-askeri eğitim alarak geçiren militanları ilkbaharda araziye dağılmadan etkisiz hale getirmeyi ve böylece eylemlerin yoğunlaştığı Mayıs-Ağustos dönemini rahatlatmayı hedeflemiştir. Kolordu büyüklüğündeki bu kuvvetin önemli bir bölümünü, Kara Kuvvetleri Komutanlığı (K.K.K.lığı) ile Jandarma Genel Komutanlığı (J.Gn.K.lığı)’na bağlı piyade ve komando birlikleri oluşturmuştur. Harekâtta zırhlı ve mekanize birlikler ile kara havacılık unsurları da görev almıştır. Ayrıca 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı (bugün Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanlığı)’na bağlı savaş uçakları tarafından yakın hava desteği de sağlanmıştır.

Çelik Harekâtı’na sadece bölgedeki birlikler değil; Kars, Eskişehir, Ağrı, Van, Erzurum, Malatya, Isparta, İzmir, İstanbul ve Ankara gibi illerden bölgeye takviye amacıyla gönderilen birlikler de katılmıştır. Günler öncesinden kara ve demiryoluyla Türkiye-Irak sınırına intikal ettirilen birlikler arasında; Kayseri’de konuşlu 1. Komando Tugayı (Kayseri Hava İndirme Komando Tugayı), Bolu’da konuşlu 2. Komando Tugayı (Bolu Dağ ve Komando Tugayı), Siirt’te konuşlu 3. Komando Tugayı, Hakkâri’de konuşlu 5. Komando Tugayı (Hakkâri Dağ ve Komando Tugayı), Şırnak’ta konuşlu 6. Motorlu Piyade Tugayı, Diyarbakır’da konuşlu 16. Zırhlı Tugay (bugün 16. Mekanize Piyade Tugayı), Şanlıurfa’da konuşlu 20. Zırhlı Tugay ve Mardin’de konuşlu 70. Mekanize Piyade Tugayı vardır. Ayrıca Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı unsurlar -Bordo Bereliler- de harekâtta görev almıştır.

TSK’nın bölgede ne kadar kalacağı konusunda Ankara’dan değişik sesler yükselmesi ve TSK’nın bölgede kalmasının askeri bir gereklilik olduğu şeklindeki görüşün basın ile yapılan değişik görüşmelerde belirtilmesi, batıdan gelen Türkiye’ye yönelik “geri çekil” baskılarına neden olmuştur. TSK’nın birlikleri operasyonun başlamasından 1,5 ay sonra operasyonun bittiği ilan ederek geri çekilmeye başlamıştır. Ancak Türkiye kamuoyu, bu geri çekilişten hiç de hoşlanmamıştır. Nitekim dönemin Başbakanı Tansu Çiller, 25 Nisan’da TBMM’de yaptığı bir konuşmada, gerektiği takdirde Türkiye’nin tekrar Kuzey Irak’a gireceğini söylemiştir.

TSK’nın Çelik Operasyonu’na ABD görünürde politik destek vermiştir. Nitekim ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada şöyle denilmektedir; “Bir ülkenin komşu ülkeden gelen bir saldırı karşısında kendisini koruma hakkı vardır. Özellikle komşu ülkenin hükümetinin topraklarını bu tür saldırlar için kullanılmasını önleyecek gücü yoksa veya bunu yapmayı istemiyorsa, kuşkusuz bu kendi kendini savunma hakkı gerekli ve uğranılan saldırıyla ölçülü olarak kullanılmalıdır.” Oysa operasyon sırasında, ABD Büyükelçisi Marc Grossman, iki kez Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı’yı ziyaret ederek, Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’tan çekilmesini istemiştir. Irak ise, kendi topraklarında gerçekleştirilen bu operasyonu protesto etmiştir.  TSK’nın bölgede ne kadar kalacağı konusunda yoğun bir dış baskı ile karşılaşan Türkiye, 24 Nisan’da 20.000 askerini geri çekmiş ve Hakkâri (Andaç, Üzümlü, Çukurca) ve Şırnak’ta konuşlandırmıştır. Ancak Kuzey Irak’ta 10.000 asker bırakılmış ve Mayıs sonuna kadar yer yer operasyonlar devam etmiştir.

Genelkurmay Başkanı’nın Sözcüsü Kurmay Albay Doğu Silahçıoğlu, 1 Mayıs 1995’te Diyarbakır’da düzenlediği brifingde, toplam 43 gün süren harekât hakkında bilgi vermiştir. Harekât, 2 trilyon 800 milyar mal olmuş ve sonuçta 555 PKK’lı öldürülmüştür. Operasyon dâhilinde 22 askerimiz ise şehit olmuştur.

Çekiç Harekâtı (12 Mayıs-7 Temmuz 1997)

12 Mayıs sabaha karşı Malatya Erhaç’dan Batman’a intikal eden F-16’ların, aralarında Zap, Haftanin, Sinaht ve Gara gibi kampların bulunduğu yerlere saldırısından hemen sonra, 50.000 asker ve 4.000 koruyuculardan oluşan güvenlik güçleri, Ortasu, Taşdelen, Dağlıca, Ortabağ, Andaç, Çığılı ve Güzelyazı mevkilerinden Kuzey Irak’a girmiştir. Operasyon kapsamında, PKK’nın Sinath Avagöze, Haftanin, Hakurk, Metina, Derkar, Zap ve Kershan’daki kampları hedef alınmıştır. Zap kampında PKK’lı teröristler ile üç gün süren çatışmalar sonunda, kamp Türk birlikleri tarafından kontrol edilirken, kamp çevresinde 750’lü PKK’lı öldürülmüştür. Zap ile birlikte ile Sinath ve Haftanin bölgeleri de kontrol altına alınmıştır. Denilebilir ki, PKK, Ekim 1992’de yaptığı hatayı tekrarlayarak Türk Ordusu ile cephe çatışmasına girmiş ve imha olmuştur. Harekâtın 10. gününde, TSK, 1.445 ölü, 184 yaralı olmak üzere 1.750 PKK’lının etkisiz hale geldiğini açıklamıştır. Ayrıca PKK’nın 135 ton yiyecek, 626 hafif silah, 20 havan, 27 RPG, 7 roketatar, 29 doçka uçaksavar, 25 BKC makinalı tüfek, 200.000 mermi, 1.756 mayın, 750 havan mermisi, 2.255 roket mermisinin ele geçirildiği bildirilmiştir. Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, Mesut Barzani’nin yardım talebi üzerine sınırın geçildiği anda bir açıklama yapmıştır. Operasyonun başlamasından sonra, KDP’li Peşmergeler de operasyona eklemlenmişlerdir. KYB ise, Türkiye’nin operasyonuna karşı çıkarak PKK’ya destek vermiştir. Türkiye de, bunun üzerine, KYB’den tavrını netleştirmesini istemiştir. 30 Mayıs’ta açıklama yapan KYB, Türk jetlerinin KYB bağlı köyleri bombalayarak 6 sivili öldürdüğünü iddia etmiştir. Operasyon sırasında gerek Irak Kürdistan Sosyalist Demokrat Partisi, gerek Kürdistan Emekçi Partisi, gerekse de liderliğini Ethem Barzani’nin yaptığı Devrimci Hizbullah, Türk Ordusu ile çatışmamaya girmemiş, ancak PKK ile dayanışma içinde olmuşlardır.

Sonuç olarak, daha önce gerçekleştirdiği operasyonlarda hiç uçak veya helikopter kaybetmeyen TSK’nın bu operasyonda 2 helikopteri düşmüş; bir yarbay, 2 kurmay, 1 yüzbaşı, 6 üsteğmen, 2 astsubay ve 1 er olmak üzere 13 asker düşen helikopterde şehit olmuştur.

Şafak Harekâtı (24 Eylül-13 Ekim 1997)

Bu dönemde, Çukurca ilçesinin Irak sınır kesiminde yola döşenen mayına çarpan araçta 9 askerin şehit olması ve PKK’nın yoğun bir şekilde Türkiye-Irak sınırına sığınak yaptığı haberleri üzerine, TSK, yeni bir sınır ötesi harekât başlatmıştır. 24 Eylül sabahı başlayan operasyon süresince, Diyarbakır’daki 2. Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı’na bağlı uçaklar belirli aralıklarla PKK hedeflerini bombalamıştır. Bunun ardından, 150 tank ve zırhlı araç Habur Sınır Kapısı’ndan, yaklaşık 7.000 özel eğitimli asker de Hakkâri’den Kuzey Irak’a geçmiştir. Bölgede daha önce konuşlandırılan birliklerin de harekâta katılmasıyla, asker sayısı 25.000’e ulaşmıştır. Harekâtta, Amediya Sinaht ve Sindi Boğazı bölgeleri hedef alınmış ve Çukurca’nın karşısındaki Kanimasi ve Bervari bölgesinde nokta operasyonlar düzenlenmiştir. Kuzey Irak’a yönelik operasyonlar sürdürülürken, 25 Eylül’de il jandarma alay komutanlığına ait binalar PKK’lılar tarafından roketatarlar ve uzun namlulu silahlarla saldırıya uğramıştır. Güvenlik güçlerinin ağır silahlarla karşılık vermesi üzerine çatışmalar çıkmış, Barçelam yaylasına kaçan teröristler takibe alınmıştır. Türk birliklerinin yöneldikleri yerlerden birisi de, PKK tarafından kaçırılan askerlerin götürüldüğü Zap Kampı olmuştur. Kamp, havadan bombalandıktan sonra ele geçirilmiştir. Sınır ötesi operasyonun bir diğer amacı da, Türkiye düşmanı olmayan KDP’ye destek vererek, bu partiyi KYB-PKK ittifakı karşısında yalnız bırakmamaktır. Nitekim bu operasyon sırasında, TSK birlikleri ile KDP’li peşmergeler ortak operasyonlar gerçekleştirmişlerdir.

TSK, 13 Ekim’de Kuzey Irak’tan çekilmeye başlamıştır. Ancak 8.000 asker sınır boyunca konuşlanmış ve geçici bir güvenlik kuşağı oluşturulmuştur. Bölge PKK’dan temizlenirken, birinci aşaması tamamlanan harekâtta öldürülen PKK sayısı 816’ya ulaşmıştır. 18 PKK’lı askerler tarafından ele geçilirken, 17’si de teslim olmuştur. Harekâttan sonra; 280 piyade tüfeği, 2 tabanca, 8 makinalı tüfek, 37 bixi, 17 kanas suikast tüfeği, 50 RPG-7, 1 bomba atar, 11 havan, 8 doçka makinalı tüfek, 85.202 piyade tüfek mermisi, 80.808 bixi mermisi, 7.143 kanas mermisi, 17.742 makinalı tüfek mermisi, 15.567 doçka mermisi, 738 havan mermisi, 5 geri tepmesiz top mermisi, 1.127 el bombası, 458 mayın, 737 roket mermisi, 3 top mermisi ve 145 kilo TNT ele geçirilmiştir.

Güneş Harekâtı (21-29 Şubat 2008)

PKK’lı teröristleri etkisiz hale getirmek için, Türk Silahlı Kuvvetleri, 21 Şubat 2008’de Kuzey Irak’ta terör örgütü PKK yuvalarına yönelik 8 gün süren Güneş Harekâtı’nı başlatmıştır. Kara harekâtını başarıyla tamamlayıp dönen askerler, teröristlerin her türlü tuzaklarına karşı çetin bir mücadele ortaya koymuşlardır. Olumsuz hava koşullarına rağmen, bölgeyi çok iyi bilen teröristlerle uzun süreli silahlı çatışmaya girilmiş ve teröristlere ağır bir darbe vurulmuştur. Operasyona katılan askerler, özetle şunları söylemişlerdir: “PKK’lı teröristlerin saklandığı Irak’ın kuzeyindeki dağlar çok yüksek, derin vadiler bulunuyor. Vadilerin sağında ve solunda sayamadığımız kadar mağara var. Dağların zirvelerinde de PKK mevzileri de mevcut. Buraları uçaklarımız ve helikopterlerimiz bombalandı. Ardından güzergâhta öncü kuvvetlerimiz emniyet görevi aldı. Sonra da o bölgeye çok dikkatli şekilde ilerledik. Kandil’den sonra PKK’lıların en önemli kamplarından olan Zap’a ilerlerken, bize pusu kuran teröristlerle çatışmaya girdik. Hava birden bozdu. Kar, tipiye dönüştü. Göz gözü görmüyordu. Üstüne üstlük bir de sis çökmüştü. Çatışma saatlerce sürdü. Burada PKK’ya ağır darbe vurduk. Sonuç olarak, harekâtın başından itibaren manevra birlikleri ve uçaklardan 126 mağara, 290 barınak ve sığınak, 12 komuta merkezi, 11 muharebe tesisi, 6 eğitim tesisi, 23 lojistik tesis, 18 ulaştırma tesisi, 40 hafif silah mevzi ve 59 uçaksavar mevzili kısmen ya da tamamen tahrip edilmiştir. Sınır ötesi harekâtta etkisiz hale getirilen terörist sayısı 240’a ulaşmıştır. Harekâtta, 24’ü asker, 3’ü Geçici Köy Korucusu olmak üzere 27 güvenlik görevlisi şehit olmuştur.

Şah Fırat Operasyonu (22 Şubat 2015)

Türkiye’nin sınırları dışında üzerinde egemenlik hakkına sahip olduğu tek toprak parçası Suriye’de yer alan Caber Kalesi ve Süleyman Şah Türbesi’dir. Süleyman Şah, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in atası olması nedeniyle önemli bir şahsiyettir. Süleyman Şah, kendisine bağlı Türkmen aşiretleriyle Anadolu seferine katılarak Halep’e kadar gelmiş, Fırat Nehri’ni atıyla geçmeye çalışırken boğularak ölmüştür. Süleyman Şah, Caber Kalesi’nin bulunduğu alana defnedilmiştir. Zamanla, burası, Türk Mezarlığı olarak adlandırılmıştır. 20 Ekim 1921 tarihinde Fransa ile TBMM Hükümeti arasında imzalanan Ankara Antlaşması’nın 9. maddesine göre, Caber Kalesi ve Türk Mezarlığı, Türkiye’nin malı olarak kabul edilip Türkiye’nin  burada muhafız bulundurması ve bayrak çekmesi kabul edilmiştir. 1966 yılında, Suriye’nin Fırat Nehri üzerinde Tabka Barajı yapımına başlaması üzerine, Suriye, mezarın taşınmasını istemiştir. 1973’te, barajın bitmesinden sonra yapılan görüşmeler sonucunda, Süleyman Şah Türbesi, 30 Eylül 1975’te Fırat Nehri’nin doğu kıyısındaki Karakozak köyüne taşınmıştır. Karakozak, Halep’e 123 km, Şanlıurfa’ya ise 92 km uzaklıkta bulunmaktadır. Suriye’de çatışmaların artması ile Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu alanda yer alan Saygı Karakolu tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilen şifreli mesajla, bölgede artan tehdit dile getirilmiştir. Türkiye, olası bir saldırı gerekçesi ile bölgede bulunan askerlerin ve Türbe’nin daha güvenli bir bölgeye taşınması amacıyla Şah Fırat Operasyonu’nu başlatmıştır.

21 Şubat 2015 akşamı saat 21.00’de başlayan operasyona; 39 tank, 57 zırhlı araç ve 100 araç ile birlikte 572 personel katılmıştır. Operasyon, aynı anda iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. İlk aşamada Süleyman Şah Türbesi ile birlikte 38 personelin güvenli şekilde tahliye edilmesi, ikinci aşamada ise Süleyman Şah Türbesi’nin taşınacağı Suriye topraklarında yer alan Türkiye sınırına 250 metre uzaklıkta bulunan Eşme bölgesinin güvenliğinin sağlanması ve gerekli hazırlıkların yapılması öngörülmüştür. Operasyon, 22 Şubat sabahı, planlandığı üzere başarılı bir şekilde gerçekleştirilmiş, herhangi bir çatışma yaşanmamış, ancak meydana gelen bir kaza sonucu bir asker şehit olmuştur. Türkiye’nin operasyonu gerçekleştirmesinin temel nedeni olarak, olası bir saldırıda, Türkiye’nin çatışmalara taraf olması endişesi dile getirilmiştir. Zira Türkiye, böylesi bir durumda Suriye’deki iç savaşın doğrudan tarafı haline gelecek ve bunun ulusal ve uluslararası büyük yansımaları olacaktır.

Fırat Kalkanı Harekâtı (24 Ağustos 2016-29 Mart 2017)

Suriye krizinin başlangıcından beri DAEŞ (IŞİD) ve PYD-YPG terör örgütlerinin önemli toprak kazanımları, Türkiye açısından ciddi güvenlik tehdidi oluşturmuştur. 911 km olan sınırın büyük bölümünün bu iki örgüt tarafından denetim altına alınması, Türkiye’ye yönelik terör saldırıları ve artan mülteci sayısı, Türkiye’nin dış güvenlik konusu olarak gördüğü Suriye krizini önemli bir iç sorun haline getirmiştir. 2014’te Kobani’nin PYD denetimine geçmesinden sonra, ABD tarafından PYD’ye artan destek sonucunda, bu örgüt, önemli toprak kazanımları elde etmiştir. PYD, ilan ettiği kantonları birleştirmek için Fırat’ın batısına geçerek Halep’in kuzeyinde bulunan Menbiç ilçesini Ağustos 2016’da ele geçirmiştir. ABD’nin Türkiye’ye verdiği güvenceye rağmen PYD Menbiç’ten çekilmemiş, El-Bab için operasyon yapmayı amaçlamış, aynı zamanda Afrin’den doğuya doğru ilerleyerek toprak bütünlüğünü sağlamak istemiştir. Azez-Cerablus hattını elinde bulunduran DAEŞ tarafından 2016 yılının başından itibaren Kilis’e yapılan saldırılarla birlikte ülke içerisinde artan terör saldırıları nedeniyle, Türkiye’nin güvenlik önlemlerini arttırması zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünün ortadan kalkması, sınır boyunca PKK uzantısı olan PYD’nin bir devlet kurması ve Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere ivme kazandırması tehditleri nedeniyle 24 Ağustos 2016’da, Fırat Kalkanı Operasyonu’nu başlatmıştır. 29 Mart 2017’de El-Bab’ın alınması sonrası resmen bitmesiyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) açıkladığı verilere göre; harekâtta 71 TSK personeli hayatını kaybetmiş, 245 asker de yaralanmıştır. Harekâtın piyade gücü olarak kullanılan ÖSO adı altında birleşmiş cihatçı muhalif güçler de yaklaşık 600 kayıp vermiştir. TSK, harekâtta 2.647 IŞİD mensubu ve 425 YPG/PYD’linin öldürüldüğünü duyurmuştur.

Türkiye’nin bu harekât ile temel hedefleri şu şekilde sıralanabilir: Sınır güvenliği oluşturmak, DEAŞ’ın sınır çizgisinden uzaklaştırmak (ve dolasıyla örgüt merkezini bozacak ve özellikle sınır illerine karşı DEAŞ saldırılarını engellemek), Suriye’deki PKK kolu YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde doğu-batı hattını kontrol ederek bir koridor oluşturmaktan alıkoymak. Bu bağlamda, şu meselenin dikkate alınması gerekir; Türkiye‘nin kararının Suriye krizinin 6. yılında alınması, doğrudan bir askeri operasyon başlatması ve harekâtın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kapsamlı müdahalelerden biri olması, Türk dış politikasında bir kırılma noktası oluşturmuştur. Burada yatan en temel nedenlerden biri de, sınır hattında yeni bir devlet kurulması ihtimali ve girişimi olmuştur. Fırat Kalkanı Operasyonu’na yol açan bir diğer konu, PKK’nın saldırılarının daha da yoğunlaşması ve Suriye iç savaşının patlak vermesiyle birlikte YPG‘nin özerk bir bölge kurma girişimlerinin başlamasıdır. Bu şekilde, PKK kendi gücünü sağlamlaştırmak için DEAŞ‘in varlığını ve ona karşı yürüttüğü saldırıları stratejik bir fırsat haline getirip, kendisini meşru bir aktör olarak yansıtma girişiminde bulunarak Türkiye’yi kışkırtmıştır.  DEAŞ’ın terörist saldırılarına ek olarak, Fırat Kalkanı Operasyonu’na yol açan bir diğer mesele de Türkiye‘nin PKK/YPG‘ye karşı sınır içinde ve dışında güvenliğini sağlamak arzusu olmuştur. Bu tür güvenlik risklerini ortadan kaldırmak amacıyla, Ankara, bu operasyonu bir zaruret olarak görmüştür. Zira  PKK’nın Suriye kolu YPG’nin DEAŞ’den Menbiç’i alarak Fırat Nehri’nin batısına doğru geçişi, Türkiye için daha fazla risk anlamına geliyordu. Sonuç olarak, bu olayla birlikte, Türkiye, hedeflerini ve taktiksel yaklaşımlarını geliştirmek zorunda kaldı ve başarılı oldu.

Zeytin Dalı Harekâtı  (20 Ocak 2018)

Türkiye, güney sınırına komşu Afrin’de 2012’den itibaren büyüyen PKK/PYD tehdidini ortadan kaldırmak ve kendi sınır hattında geniş çaplı çatışma ihtimalini azaltmak için askeri olmayan devletlerarası müzakere yönetimine başvurdu. ZDH’nin gerekçeleri, kapsamı, derinliği ve yöntemlerinin de yine bu süreçte jeopolitik denklem içindeki siyasi ve askeri faktörlere bağlı olarak belirlendiği görüldü. Harekâtın başlatılmasının ardından, TSK tarafından harekâtın maksadı, kapsamı, hedefi ve hukuki çerçevesi açıklandı; ancak harekâtın süresiyle ilgili bir ifade yer almadı. Bu bağlamda, harekâtın maksadının Türkiye’nin hudutlarının ve içinde bulunduğu bölgenin güvenlik ve istikrarını sağlamak olduğu belirtildi. ZDH’nin kapsam ve hedefinin ise, Suriye’nin kuzeybatısında Afrin bölgesindeki PKK ve türevi örgütler ile DEAŞ’a mensup teröristler olduğu ifade edildi. Türkiye’nin hudut güvenliği ve bölgenin istikrarına tehdit olarak DEAŞ ve PKK/PYD’yi birbirinden ayırmadığı, harekâtın kapsam ve hedefinden de anlaşılmaktadır.  Türkiye, bununla ulusal güvenliğine tehdit olan PKK/PYD’yi de DEAŞ gibi bölgesel tehdit kapsamına sokarak, uluslararası aktörlerin örgüt konusunda yeniden konumlanmalarını sağlamaya çalışmıştır.

PKK/PYD tarafından kontrol edilen bölge, 2.000 kilometrekarenin biraz üzerinde bir alanı kapsamaktadır. Harekât alanının kuzeyi Gaziantep’in Islahiye ilçesi ve Kilis, doğusu Cilvegözü-Azaz-Mare-el-Bab hattı üzerindeki FKH bölgesi, batısı Dare’z-Izzat-Atme hattındaki Türkiye’nin gerginliği azaltma sorumluluğundaki bölge ve onun batısı olan Hatay ile sınırlandırılmıştır. Harekât alanı sınırlarının büyük bir bölümünün TSK ve Türkiye’ye müzahir Suriye Milli Ordusu unsurlarınca çevrelendiği görülmüştür. Harekât alanının güneybatı sektöründeki Zahra-Nubl-Tel Kara-Tel Rahval hattı ise Suriye rejim güçleri ile İran destekli Şii milisler tarafından kontrol edilmektedir. TSK’nın bu bölgede PKK/PYD unsurlarını çevreleme ihtimali bulunmamaktadır. Harekât alanı çevresinin 143 kilometrelik bölümü kuzey ve batı sektöründe doğrudan Türkiye sınırlarını paylaşmaktadır.  Harekât alanının kuzey ve batı sektöründeki arazi Türkiye sınır hattı boyunca uzanan 800-1.100 rakım aralığında seyreden dağlık bir yapıya sahiptir. Türkiye sınırının 0-2.000 kilometre derinliğine kadar uzanan dağlık arazi, terörist unsurların hat şeklinde mevzilenerek savunma yapmasına imkân sağlayabilmektedir. Zira kuzey sektörde TSK birliklerinin mevzilerinin bulunduğu yerleşkeler ile PKK/PYD mevzilerinin dağ zirveleri arasındaki rakım farkı 300-400, mesafe ise 1.500 metreyi bulabilmektedir.

Hem askeri yetkililer, hem de siyasi karar vericilerin açıklamalarında harekâtın hedeflerine ulaşması bakımından üç safhaya ayrıldığı görülmektedir:  Bunlardan birincisi, Afrin kırsalının terör unsurlarından temizlenmesidir. İkincisi, kent merkezinin terör unsurlarından temizlenmesi ve Afrin genelinde topraksızlaştırılmasıdır. Üçüncüsü ise, Afrin genelinde istikrar faaliyetlerinin yürütülmesi, asayiş, yeniden yapılanma, sosyal hizmetlerin tesisi ve ZDH bölgesinin Suriye’deki diğer harekât alanlarıyla birleştirilerek muhtemel terör hedeflerine harekât hazırlıklarının yapılmasıdır.

Zeytin Dalı veya Afrin Operasyonu ile Türkiye’nin kazanımları şunlar olmuştur:

Sınır Güvenliği:  Zeytin Dalı Harekâtı sayesinde sınır güvenliği sağlanarak, Hatay-Osmaniye-Kilis-İslâhiye bölgesinde PKK/PYD’nin terör saldırıları önlendi. Terör örgütünün varlığı sınır hattından 35 kilometre uzaklaştırıldı. Yerel unsurlarla birlikte harekât icra edilerek, etkili sonuçlar alındı. Harekât, 15 Temmuz sonrasında net bir şekil alan yeni ulusal güvenlik doktrininin devamı niteliğindedir. Bu stratejiye göre, Türkiye, Suriye ve Irak’ta ortaya çıkan güvenlik boşluğundan kaynaklanan güvenlik tehditlerini ancak askeri araçların etkin bir şekilde devreye sokulmasıyla sınırlandırabilir.

PKK/PYD’nin Uzaklaştırılması: Terör örgütü PKK/PYD Afrin’den topraksızlaştırılarak, yeniden tehdit olma ihtimali azaltıldı. Terör örgütüne Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından büyük bir darbe vuruldu. Mehmetçiğin kahramanca mücadelesi sonrasında, Afrin terörden temizlenerek, sivil halk yeniden huzura kavuştu.

Terör İttifakına DarbePKK/PYD’nin çeşitli provokasyonlarda bulunarak diğer terörist unsurlarla yaptığı ittifaklara da darbe vuruldu. Sosyal medya üzerinden Türkiye’yi karalama kampanyasına giren terör örgütünün faaliyetleri, Türkiye’nin titizlikle yürüttüğü mücadeleyle birlikte sarsılmaya başladı. Bölgedeki sivil halkın terör örgütünün kara propagandalarını ortaya çıkarması, PKK/PYD’nin hiçbir sivil unsurdan destek alamamasını sağladı.

Fırat Kalkanı’na DestekAfrin Operasyonu ile Fırat Kalkanı ve İdlib harekât alanları bağlanarak, Suriye muhalefetinin karasal hâkimiyeti birleştirildi. Hem alan birliği, hem de muhalifler arasındaki ideolojik ve askeri birlikteliğin koşulları sağlandı.

Türkiye’nin Yeri GüçlendiHarekâtla birlikte, Türkiye’nin Suriye’deki jeopolitik denklem içerisindeki yeri kuvvetlendi. Türkiye olmadan bölgeye barış ve huzurun gelemeyeceği ispatlandı.

Yeni İstişare Alanları: Halep kenti üzerinde doğu-batı-kuzey hattında bir baskı aksı oluşturularak, şehirdeki rejim güçlerine uyarı verildi. Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana olduğunu vurgulaması sonrasında, Rusya ile yeni istişare alanları oluştu.

Pençe Harekâtı ( 27 Mayıs 2019 )

2019 yılında TSK’nın yapmış olduğu sınır ötesi operasyonlardan biri de Pençe Harekâtı. Pençe 1 harekâtı 27 Mayıs 2019’da Kuzey Irak’ta bulunan Hakurk’ta başlatıldı. Bununla birlikte Pençe 2 harekâtı da Kuzey Irak’ın Hakurk bölgesinde temmuz ayında gerçekleşmişti. Pençe 3 operasyonu ise 23 Ağustos 2019’da yine Kuzey Irak’ta fakat bu sefer Sinat ile Haftanin bölgeleri arasında başlatılmıştı. 2019 yılında yapılan Pençe harekâtları da 3 Ekim 2018’de mecliste kabul edilen Irak ve Suriye’deki terör saldırılarını bertaraf etmek ve milli güvenliği sağlamak adına olan tezkere uzatma kararı çerçevesinde düzenlenmişti.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından 9 Ekim 2019’da yapılan açıklamada; Türkiye hudutlarının güvenliğini sağlamak, sınırlarda terör koridoru oluşmasını engellemek amacıyla, DEAŞ, PKK, PYD, YPG gibi örgütleri etkisiz hale getirmek için “Barış Pınarı Harekâtı” başlatıldığı duyuruldu. Suriye’nin konumlanan Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı başlatılan bu harekâtın amacı bu güçlerin bölgeden uzaklaştırılması, 30 km derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması ve Türkiye’deki bazı Suriyeli sığınmacıların bu bölgelere yerleşmesi olarak açıklanmıştı.

Terörizmle mücadelesinde kapsamlı, esnek ve etkin bir strateji izleyen Türkiye bölgesel krizlerle beslenen PKK’ya yönelik temposu gittikçe artan proaktif tedbirler almaya başlamıştır. Bu çerçevede teröristlerin Türkiye içerisinde veya dışında hareket serbestisinin kısıtlanmasının yanında Türkiye dışında barındığı alanların süreklilik dahilinde etki altına alınması ve imha edilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Türkiye’nin yöntem dönüşümü çerçevesinde artan operasyonel faaliyetleri yoluyla PKK’nın tabu haline gelmiş söylem ve kişiliklerinin hedef alındığı, böylece terör örgütünün azımsanmayacak boyutta zayiat verdiği ve aslında algılanan kapasitesinden uzak olduğu ortaya çıkmıştır.

Söz konusu eğilim ışığında Türk savunma sanayii ve TSK’daki profesyonelleşme sürecinin sağladığı üstünlükle Türkiye’nin hudutları boyunca dağıtık yapıda konuşlanmış PKK’nın varlığının tamamen sonlandırılması için harekete geçme zamanı gelmiştir. Örgütün doktriner uygulamalarının da incelendiği bu analizde TSK’nın belirtilen amacı gerçekleştirmek için Hakurk’ta başlattığı Pençe Harekatı Türkiye’nin terörizmle mücadele stratejisinin bir vakası olarak ele alınmaktadır.

Barış Pınarı Harekâtı (9 Ekim 2019 )

Fırat Kalkanı Harekâtı ve Zeytin Dalı Harekâtı’nda olduğu gibi, harekâtın planlama ve icrasında sadece teröristler ile bunlara ait barınak, sığınak, mevzii, silah, araç ve gereçler hedef alınmış, sivil/masum kişilerin ve harekât bölgesindeki tarihi, kültürel, dini yapılar ile altyapı tesisleri ile bölgede bulunması muhtemel dost ve müttefik ülke unsurlarının zarar görmemesi için her türlü dikkat ve hassasiyet gösterilmiştir. Harekâtın amacı, sınırlarımızın güvenliğini sağlamak ve sınırlarımızın güneyinde bir terör koridoru oluşturulmasını engellemektir. DEAŞ ve PKK/KCK/PYD-YPG başta olmak üzere milli güvenliğimize tehdit oluşturan terör örgütleri ve teröristleri etkisiz hale getirmek, yerinden edilmiş Suriyelilerin evlerine ve topraklarına dönüşleri için uygun şartları sağlamak maksadıyla, Barış Pınarı Harekâtı, 9 Ekim saat 16.00’da uygulanmaya başlamıştır.

9 Ekim’in akşam saatlerinde, önce Suriye Milli Ordusu (ÖSO), ardından da TSK askerleri sınırı geçerek bu bölgelerde ilerlemeye başladı. TSK ve Milli Ordu’nun sınırdan ilk geçiş yaptığı bölgeler ise Resulayn ve Tel-Abyad’ın etrafındaki köyler oldu. Aralarında Fransa, İngiltere ve Almanya’nın da olduğu çok sayıda ülkeden operasyonu eleştiren açıklamalar geldi. Pakistan, Azerbaycan ve Katar ise operasyonu desteklediğini duyurdu. Operasyona karşı çıkan ülkeler arasında İran da yer aldı.  Harekâtın üçüncü gününde, Resulayn kenti tamamen TSK-ÖSO kontrolüne girdi. Milli Savunma Bakanlığı, “Rasulayn meskûn mahali kontrol altına alındı” açıklamasını yaptı. Bir gün sonra ise Tel Abyad kentine girildi. MSB, SMO’nun Rasulayn şehir merkezinde kontrolü sağladığını, bu bölgede 30-35 kilometre derinliğe inildiğini ve M-4 karayolunun kontrol altına alındığını duyurdu. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi de TSK ve SMO’nun Rasulayn’ın merkezine girdiğini doğruladı. Daha sonrasında, Suriye Ordusu (SAA), saat 04.30’da Resulayn’ın 35 kilometre güneydoğusunda bulunan Til Temir’e ve SDG’nin kontrol ettiği Rakka’nın kuzeyinde yer alan Ayn İsa kasabasına girdi. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi bu bilgiyi doğruladı. Ayn İsa’da bulunan az sayıda ABD askeri ise 13 Ekim’de üslerini terk etmişti. Sonraki süreçte, Türkiye ve ABD heyetleri arasında 17 Ekim’de yapılan anlaşma ile YPG’ye Barış Pınarı Harekâtı’nın gerçekleştirileceği bölgelerden çekilmek için 120 saatlik süre tanındı, 22 Ekim 22.00 itibarıyla bu süre sona erdi. Bu görüşmeler sonucunda, Türkiye, sınırlarının güneyinde bir terör koridorunun oluşmasına asla müsaade etmeyeceğini gösterdi ve terörle mücadelesine kararlılıkla devam edeceğini ispatladı.

 Bahar Kalkanı Harekatı (27 Şubat 2020)

Stratejik Hedefler

İdlib’de icra edilen operasyon, insani bir müdahalenin yanı sıra stratejik birtakım hedefler de barındırmaktadır. Bu hedeflerin başında; Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması, güney sınırlarında rejim, Rusya ve destekçilerinin neden olduğu ulusal güvenlik risklerinin azaltılması ve olası bir göç riskini önlemek gelmektedir. Nitekim Ankara açısından sınırlarının hemen yanı başında, hem Rusya ve İran güçleri hem de binlerce rejim destekçisi teröristin bulunması önemli bir risktir. 

Türkiye İdlib’de, 2014 yılında NATO ve genel olarak Batı’nın Kırım meselesi karşısındaki etkisiz tavrına benzer bir tavır takınırsa, ileride toprakları içinde çeşitli risklerle karşı karşıya kalabileceğini değerlendirmektedir. Bu bağlamda Türkiye, Rusya’nın Kırım’dan sonra kendi güney sınırlarında etkin olması ihtimalini de ciddi bir risk olarak görmektedir. Özellikle Rusya’nın Akdeniz’e kıyısı bulunan Hmeymim’de kurduğu hava üssü ile birlikte bölgede artan askerî varlığı, Türkiye’nin Akdeniz’deki çıkarları noktasında orta ve uzun vadede önemli bir risk teşkil edebilir. Hasılı Türkiye’nin İdlib’deki varlığı; Suriye’nin toprak bütünlüğü, mülteci akınının durdurulması, bölgede istikrarın sağlanması yanı sıra Moskova’dan algılanan bu riskin dengelenmesi açısından da önemlidir. 

Askerî Hedefler 

Türkiye’nin İdlib’de başlattığı Bahar Kalkanı Harekâtı’nın askerî hedefler bağlamında da değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira Türkiye, son dönemde terör örgütlerinin, devlet ve devlet dışı silahlı aktörlerin sınırlarında artan etkisi ve etkinliği nedeniyle ciddi tehditlerle karşı karşıya kalmış ve bu tehditleri bertaraf etmek için de askerî operasyonlar gerçekleştirmiştir. Daha önceki üç askerî operasyonla güney sınırlarındaki tehditleri minimize eden Türkiye, Bahar Kalkanı ile Hatay’a ve Akdeniz’e komşu olması bakımından stratejik öneme sahip olan İdlib’de de istikrarın sağlanmasını amaçlamaktadır. Bu noktada Türkiye açısından en önemli hedef, ulusal güvenliğine yönelik tehditleri ortadan kaldırmaktır. Bu doğrultuda her şeyden önce hiç kuşkusuz sınır hattı boyunca 30-40 kilometre derinliğe sahip alanda, çatışmaların azaltılması ve istikrarın sağlanması birincil hedeftir. 

Türkiye’nin güvenliği düşünüldüğünde rasyonel ve uygulanması zaruri olan bu hedefe ulaşılması, operasyonun sınırları noktasında belirleyici olacaktır. Bu doğrultuda hâlihazırda devam eden operasyon ile rejim ve İran destekli gruplarının oluşturduğu tehditlere karşı caydırıcı bir yanıt verilmiş durumdadır. Türkiye açısından istikrarlı ve güvenliği sağlanmış bir alanın oluşturulması, operasyonun zamanlaması ve çerçevesi noktasında önemli ipuçları vermektedir. 5 Mart’ta Moskova’da gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki zirvede de bu konu masaya yatırılacaktır. Bu bağlamda tarafların 5 Mart öncesi sahadaki kazanımlarına odaklandığı gözlemlenmektedir. Türkiye, bu noktada Bahar Kalkanı Harekâtı’nın hedeflerini Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarında olduğu gibi, güvenliğini sağladığı ve risklerin minimize edildiği bir tablo içerisinde sınırlı tutacaktır.

Exit mobile version