Abdülaziz’in ölümü: İntihar mı, cinayet mi?

Sultan Abdülaziz’in 4 Haziran 1876’da ölümünden sonra Avrupa’da bunun bir cinayet olduğu yolunda bazı yazılar yayınlanmaya başlandı. Bu yazılarda cinayete gerekçe olarak cesedin hemen taşınması, kullanılan makasın boyutu, Abdülaziz’in intihara eğilimli bir karakterde görülmemesi gibi konular ön plana çıkarıldı. Sultan Abdülaziz’in cesedini nakledildiği Ortaköy Karakolu’nun kahvehanesinde muayene eden Birleşik Krallık büyükelçiliğinin hekimi Dr. Edward Dalzel Dickson ise bu yazıların yayınlanmasından önce, British Medical Journal’a bir makale yazmıştı.

Tıp dergisinin 8 Haziran 1876 tarihli sayısında yayınlanan bu makalede Dr. Dickson şu konulara dikkat çekiyordu: Osmanlılar bir olay yeri inceleme geleneğine sahip değillerdi, dolayısıyla Abdülaziz’in cesedi bu nedenle olay yerinde inceleme yapılmadan Ortaköy Karakolu’na taşınmıştı. Abdülaziz’in kolundaki kesiklerden başka vücudunda hiçbir yara bere yoktu. Yüz, boğaz ve vücut ifadesinde Abdülaziz’in boğulduğu veya havasız bırakıldığına ilişkin hiçbir işaret bulunmuyordu.

Ayrıca odadaki kan akıntı ve birikimleri bir intihar sahnesiyle uyumluydu. Ne cesette, ne de odada kloroform gibi bayıltıcı herhangi bir maddenin kokusu alınmıştı. Bunlara ek olarak Sultan Abdülaziz’in annesi ve cariyeleri olay yerine ilk yetişen hekim olan Dr. Milligen’e “Abdülaziz’in kendisini öldürdüğünü” söylemişlerdi. Dr. Dickson raporunda Abdülaziz’in bir depresyon nedeniyle intihar ettiğini kaydetti. İstanbul’daki Fransız büyükelçiliğinin hekimi Dr. Auguste Marroin de, yazdığı raporda ölümün intihardan dolayı olduğunu İngiliz meslektaşının değindiği benzer noktaları dile getirerek savunmuştu.