Türkiyedeki internet hikayesi

Profesyonel internet kullanıcıları

Profesyonel internet kullanıcıları olarak yıllardır bıkmadan usanmadan dile getirdiğimiz, çözümsüzlerin çözümsüzü, sonuçsuzların sonuçsuzu Allah’ın belası bir mevzu bu. Bizler Türk internet kullanıcıları olarak ne yazık ki göz göre göre, bile bile, zevk vere vere kazıklanıyoruz. Yeminle söylüyorum muhatabımız taş olsaydı bu kadar isyana, bu kadar veryansına kayıtsız kalamaz, dile gelirdi.

İnternet bağlantı hızı ve hizmeti konusunda dünyanın en gelişmemiş ülkelerinin bile arkasındayız. Hadi Romanyayı, Moldova veya Kazakistanı geçtim, Nijerya’nın bile arkasındayız. Kendi ülkemizdeki hizmet (!) kalitesini ve ücretlendirmeyi bu ülkelerle karşılaştırınca insanın oturup hüngür hüngür ağlayası geliyor.

ADSL kullanıcıları olarak hepimize 24 aylık zorunlu bir taahütname imzalatıp, ayrılmayı düşünmemiz halinde bizi para ile cezalandıracaklarını söylüyorlar. 16 Mbps’e kadar deyip bunun yarısı kadar bile hız vermiyorlar, dahası 100 GB’lık “adil” kullanım kotasını aşmamız halinde hızımızı 3 Mbps’e düşürmekle tehdit ediyorlar. Bunun adına da SINIRSIZ internet hizmeti diyorlar.

Bir mobilya mağazasına gittiğinizi düşünün, oturma odanız için koltuk takımı satın almak istiyorsunuz. Ne var ki bütün mobilyalar siyah renkli tek tip kutulara konulmuş ve firma sahibi kutuların içini açıp bakmanıza izin vermiyor. İçlerinden ne çıkacağını, hangisinde üçlü hangisinde tekli, hangisinde kadife kumaş kaplı koltuk bulunduğunu bilmiyorsunuz. “Şimdi bu büyük kutuda üçlü koltuk mu var?” diye sorduğunuzda firma sahibi size pişkin pişkin “Üçlü koltuğa kadar var.” diye cevap veriyor. “O ne demek lan?” dediğinizde ise “Yahu alıp eve götürdüğün zaman içinden tekli de çıkabilir, ikili de çıkabilir üçlü de, bu demek.” cevabını veriyor. Renk, ebat veya kumaş, ne çıkarsa bahtınıza. Dahası bilmeden, görmeden satın alacağınız ürün için kaderinize razı olmanız ve en az 10 yıl boyunca kullanacağınıza dair taahüt vermeniz isteniyor, deneme şansınız da yok. Böylelikle zaman içerisinde size görüp dokunabileceğiniz, ederi kadar ücret ödeyeceğiniz çözümler sunma ihtimali bulunan yeni firmaların da önü kesilmiş oluyor. Allah’tan o firmanın bütün yöneticilerine bela dileyip başka mağazalara gitmeyi düşünüyorsunuz ancak bulunduğunuz coğrafyadaki bütün satıcılar zaten koltuklarını bu mağazadan alıyorlar. Üretim yapan tek mağaza bu. “Böyle ticaret mi olur kardeşim? Sizi devlet babaya şikayet edeceğim!” gibi, fare osuruğu tadında ufak bir tehdit savuracak oluyorsunuz, anında suratınıza yapışan “Edersen ikimize, etmezsen… Ahıahı…” cevabı üzerine, koltuğunuzun altına tutuşturduğunuz siyah kutu ile birlikte tabelasında “SINIRSIZ KOLTUK / SABİT FİYAT ” yazan mağazayı bildiğiniz bütün küfürleri sıralayarak terk ediyorsunuz.

Aga şaka değil bu, kurmaca değil, ülkemizde internet tam olarak bu şekilde satılıyor ve imzalamak zorunda bırakıldığımız, noktasına virgülüne kadar servis sağlayıcının çıkarlarını savunan o 24 aylık taahütnamelerin hukuksuz olduğu tartışılıyor. Kimse, hiçbirimiz fırıncıların siyah poşet içinde “Bir ekmeğe kadar sınırsız ekmek” satmasına razı gelmiyoruz. Devlet baba başka hiçbir kurum veya kuruluşun bu tür ayan beyan yalan söylemesine izin vermiyor. Ama bunlar bir şekilde ölümüne kayırılıyorlar, dolayısıyla el birliğiyle kazıklanıyoruz.

Tüm konu esasen sitede adını zikretmem halinde on beş tane avukatın ağzıma bırakacağıyla tehdit edildiğim ana servis sağlayıcının altyapıya yatırım yapmak istememesiyle alakalı. Bakın Nijerya’daki firma altyapıya yatırım yapıyor, bizim buradaki yapmıyor. Çünkü altyapı demek para harcamak demek. Bir sonraki ihaleyi (yaklaşık 10 yıl sonra) kazanıp kazanamayacağı belli olmayan %55 hissedar, kendisinden sonra gelecek olan adama zemin mi hazırlasın, yoksa kalan süre zarfında sinekten çıkaracağı yağı mı hesaplasın? Tüm bunların ardından bir de çıkıp “Batak verdik hacı abiy, borçları ödeyemeyok, iflas edeceyük” demiyorlar mı, buna da akıl sır erdirebilen beri gelsin.

Bir zamanlar Amazon.com’dan gümrük vergisiz 75 Euroya kadar alışveriş yapabiliyordum. Bu durum, Paypal’ın ülkemizden çekilmesinin ardından yabancı reklamverenlerden ücret tahsil edebilmemin bir yoluydu. Reklam karşılığında Amazon hediye kuponu kabul ediyordum. Buna göre yaşanan olay, sitede reklam yayınlamam karşılığında yurtdışından tıraş makinası, harici ses kartı gibi hediyeler almamdan ibaretti. Bir ara bakan abi çıkıp dedi ki: “Bu böyle olmağz! İçerideki e-ticaret yapan esnaf zarar görüyor! Gümrüksüz alışveriş bundan kelli 30 Euroya düşeceyük!“. Devlet babamız bu cümlenin ardından içerideki esnafın haklarını öyle bir ışık hızıyla savundu ki, bakan abinin konuşmasının üzerinden bir hafta geçmeden 30 Euro limiti resmi gazetede yayınlandı ve yasa haline geldi.

Bizler, vatandaşlar olarak adil kullanım kotası denen zilletin kaldırılması için yıllardır bir yerlerimizi yırtıyoruz. Artık zurnanın zırt dediği yere geldiğimizde devlet babanın bizim için yaptığı en hatrı sayılır şey “2018 yılı sonu itibariyle AKK kalkacak. Hadi gene iyisiniz keratalar.” demek oldu. Yani şu andan itibaren AKK’nin kaldırılmasına neredeyse 2 sene var ve şahsen adım gibi eminim ki bu olay da tıpkı telefon hat ücretinin kaldırılıp yerine yalın internet ücretinin getirilmesi gibi yasal çerçevede bir şekil değişikliğinden ibaret olacak. Bir faydasını görmeyeceğiz yani.

Ben hak ettiğimden fazlasını istemiyorum arkadaş, sadece ödediğim paranın karşılığını istiyorum. “Santrale uzaksın. Değilse kutunda küçük hissediyorsun. O da değilse sinyal alamıyorsun… Oturduğun bina sorunlu…” diye kendi eksikliklerini beni suçladığı türlü yalanlarla gizlemeye çalışan dansözlerden bıktım.

Caner Öncel