Türkiye’de İlk Striptiz Yıldızları

Türkiye’de ilk striptizci Zambella topluluğu

Türkiye’de ilk striptizcinin Zambella topluluğuyla gelen Colette olduğunda birleşilir. Agâh Özgüç, “Türkiye’deki pavyon ve gece kulübü yaşamına striptizi Fransız Colette’in getirdiğini” söyler. Yıldız dergisinin 1956 yılında yazdığına göre de Colette’in memleketimizde açtığı çığırdan sonra Semiramis, Özcan Tekgül ve İnci Birol gibi dansözler striptize başlamışlardır. Bu yılların gazetelerinde söz konusu gösterinin tarifi şöyle yapılıyordu: “Striptease’de artist sahneye giyinmiş olarak çıkar, sonra kendisini müziğin ahengine terk ederek, üstündekilerini teker teker seyircilerin gözü önünde çıkarır. Bazı müzik hollerde artistler, vücudun en mahrem yerini örten minicik bir sliple, bazılarında ise anadan doğma, çıplak olarak kalırlar.“

Colette Jerry, 1955-56 yıllarında Türkiye’ye gelen Zambella revü topluluğunun yıldızlarından biriydi. İzmir Fuarı Göl Gazinosu, Ankara Palas Oteli ve İstanbul’da da Kordon Blö kulübünde gösteriler yapan topluluğa kendi adını veren yöneticisi Zambella, aslında 1940’lı yıllarda Paris Carousel gece kulübünün tanıttığı travesti yıldızlarından biriydi. Ama topluluğun büyük ses getiren yıldızı Colette oldu, çünkü o güne kadar görülmedik ölçüde soyunuyordu!

Sine-Radyo dergisi “şimdiye kadar memleketimize gelen hiçbir dansöz Colette kadar şöhret yapmamıştır, ismi etrafında bu derece gürültü koparmamıştır” diye yazıyordu. Colette Ankara Palas pavyonunda numaralarını icra ettiği sırada, seyircileri arasında sık sık hükümet erkân da yer almıştı. Bu yüzden kızcağızın adı “siyasi dansöz”e bile çıkmıştı. Ankara’da kazandığı hayran kitlesi o denli büyüktü ki, İstanbul’a hareket ettikleri gecenin akşamı, daha önce 250 kişinin doldurduğu Ankara Palas Pavyonu’nda sadece 8 müşteri bulunmaktaydı. Colette olmayınca salonlar boşalır! Dönemin ünlü gazetecilerinden Şinasi Nahit Berker, Colette’le söz konusu Ankara döneminde Akis dergisi için röportaj yaparken, onun için “devlet ricali karşısında cömertçe soyunan bir artist” tanımını kullanıyordu.

Türkiye’ye gelen Zambella revü topluluğu

Colette ise Berker’e Türkiye’ye gelmekten çok memnun olduğunu ve ilk kez bir başbakanın (Adnan Menderes de seyretmiş kendisini) ve devlet başkanının karışısında striptiz yaptığını söyledikten sonra şöyle devam ediyor: “Sayın Celal Bayar, beni hem İzmir’de, hem de burada bir kaç defa seyretmek lütfunda bulundular. Çok demokrat bir devlet başkanınız var. Halkın arasına girmekten son derece hoşlanıyorlar. Benden iltifatlarını da esirgemediler. Sayım günü akşamı da buraya yeniden teşrif ettiler. Yanlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı Refik Koraltan ve yaverleri de vardı.”

Colette yurtdışında başbakan ve cumhurbaşkanları karşısında numara yapmasının protokol tarafından engellendiğini, ama burada “herkes halk adamı” olduğu için bu şerefe mazhar olabildiğini söylüyor: “Onun için seyircilerimin arasında bu kadar mümtaz şahsiyetler bulunuyor. Hele bakanlarınızı, her akşam burada görebiliyorum. Türkiye’ye geldiğimden dolayı işte bunlardan dolayı çok memnunum. Mesleğimizin şerefi artıyor!”

Ankara’dan İstanbul’a gelen topluluk Kordon Blö’de gösterilerine 6 Ocak 1956 gecesi başlar. İlanda “Meşhur Fransız Revüsü Zambella” ve topluluğun yıldız isimleri sıralanırken Colette’in adının yanında parantez içinde “çıplak” sıfatının eklenmesi uygun görülmüştür. Colette’in İstanbul’a gelişi gazetecileri pek hareketlendirmişti. Gösteriyi izleyen Tercüman gazetesi muhabiri, Colette’in performansını şöyle özetliyordu: “Colette güzel vücudunu seyircilerine doyuncaya kadar gösteren dansın bir üstadıdır. Amerikalılar buna striptiz diyorlar. Salondaki hava iyice ısındıktan ve bu dansa ait müzik başladıktan sonra Colette nazlı bir eda ile evvela üzerinde bulunan kırmızı tülleri atıyor. Sonra entarisini çıkarıyor. Sonra sutyenini atıyor ve tabir-i caiz ise soyunuyor. “

Yeni Yıldız dergisinin dedikodu sayfalarında da Colette sık sık karşımıza çıkar. Dergiye göre Zambella heyetinin İstanbul’da ağırlandığı “ilk Müslüman ve dindar ev” eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın Boğaz’daki yalısı olmuştu. Colette’in sevgilisi ise, aynı ekipten dansöz Yvette Le Mazou idi. Colette’i Kordon Blö’de merakla izleyenler arasında Müzeyyen Senar, Muzaffer Tema gibi şöhretli isimler de bulunuyordu. Colette ve Zambella Revüsü işte böyle ülkeyi birbirine katarak gösterilerini tamamlar ve Beyrut’a doğru hareket ederler. Arkalarından yazanlar ise eksilmez.

Dansöz Miss Pamela

Peyami Safa şöyle diyordu: “Türkiye’ye Colette diye bir Fransız müzikhol aşiftesi gelmişti. Bütün marifeti halkın önünde çırılçıplak soyunmaktı. Fransa’da ve Almanya’da binlercesine kolayca rastlanan güzel vücutlardan birinin sahibiydi. İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i ve resmi ve gayrı resmi birçok şahsiyetleri birbirine kattı.” Peyami Safa, Milliyet’teki bu satırlarının ardından, Avrupa toplumlarını örnek göstererek şu saptamada bulunuyordu: “Bu çıplaklığın, bolluğun ve ucuzluğun cinsi ahlak bakımından büyük bir faydası var. Kadın vücudu metafizik ve esrarlı mahiyetini kaybediyor. (…) Doya doya bakıyorsunuz ve baka baka doyuyorsunuz.” Hemen hemen aynı günlerde Beyrut’tan acı bir haber gelir. Colette aldığı uyuşturuculardan zehirlenerek ölmüştür. Kaza mı, cinayet mi anlaşılmadan kalır.

“Dört Motorlu” Pamela

Colette’le hemen hemen aynı dönemde İstanbul’a gelen, efsanesi çok daha uzun sürecek bir diğer striptizci ise Pamela’dır. Ya da çok bilinen lakabıyla “Dört Motorlu” Pamela! Amerikalı, İngiliz, ya da Kanadalı olduğuna dair çeşitli rivayetler bulunan Miss Pamela, 30 Haziran 1956 günü Taksim Gazinosu’nun ilanında şöyle tanıtılmaktadır: “Casino de Paris yıldızlarından orijinal göğüs dansları ile beynelminel şöhret yapmış bu sahada dünyada yegâne dansöz Miss Pamela’yı 2 Temmuz’dan itibaren Taksim Belediye Gazinosu Varyete Bahçesi ve Teras Pavyonu’nda göreceğiz.”. Büyük ilgi sonucu Pamela’nın ünü hızla artar. Eylül ayı sonunda yine aynı gazinonun verdiği ilanda bu kez Miss Pamela’nın ağzından şu bilgileri ediniriz: “İstanbul’u ve Taksim Gazinosu’nu çok sevdim. Biraz daha kalıp yeni sezon başlangıcı için hazırladığım yeni striptease’leri göstereceğim.”

Aynı günlerde Pazar dergisinin dedikodu sütununda da şu bilgiler yer alır: “Pamela’nın yıldızı hâlâ parlıyor. Göğüs ve kalça püsküllerinin istikametini tayin etmeye gelenler arasında gençler ve bekârlar bilhassa göze çarpıyor. Bunlar arasında Pamela’yı pavyonun bütün masalarından on beş yirmi defa seyredenler de var. Ne yazık ki bu İngiliz dansözü hayranlarını göremiyor. Burnunun ucunu göremeyecek kadar miyop çünkü. Dansını bitirip de elbisesi ile pavyona inince, iri gözlükleri, 1.86 boyuyla dansözden çok kâtibelere benziyor zaten. Geçen akşam Pamela ile birlikte Sosis adlı köpeği de pavyona indi. Böylece pavyon Nuhun gemisi gibi bir şeye benzedi.”

Pamela’nın niye dört motorlu olduğunu, onu Taksim Gazinosu’nda seyredip hiç unutamayan Aydın Boysan anlatsın: “Pamela güzel vücutlu genç bir hanımdı. Sahneye, oldukça cömert açılmış giysilerle çıkardı. İlginç bir yanı, önünde ve arkasında ikişer püskül asılı olmasıydı. Öndeki iki püskül meme uçlarına, arkadaki iki püskül ise, poposunun iki kanadına bağlıydı.

“Pamela önce müziğe uyarak, göğsündeki iki püskülü çevirmeye başlardı. Kendisi dururdu, memelerini oynatırdı. Önce sağa, sonra sola doğru… Bitmedi, önce sağdakini sola, soldakini sağa döndürerek. Sonra da durduğu yerde, poposundaki püskülleri önce sağa sonra sola döndürür, sonra da memeleri gibi, sağdakini sola, soldakini sağa döndürürdü. Müzik ritmlerine uyarak yapılan gösterinin sonu, göğüs ve popodaki dört püskülü birden, önce sağa sonra sola, sonra da dört püskülü birden içeri ve dışarı doğru pervane gibi döndürerek biterdi. Paris gazinolarından, Broadway ve Las Vegas’a kadar, bir daha böylesini görmedim.

“O yıllarda kıtalararası yolculuklarda transatlantik denilen gemilerin modası geçmiş, Amerika-Avrupa arasında, pervaneli dört motorlu uçak seferleri başlamıştı. Bu yüzden dansözümüze; “Dört Motorlu” Pamela adı layık görülmüştü.”

İstanbul’da Türk erkeklerini kendine pervane eden Pamela bir süre sonra Ankara’ya geçer. Güngör Uras’ın hatırladığına göre burada önce Bomonti Bahçesi’nde sonra da Ankara Palas’ta sahneye çıkar. Dönemin gazeteleri Pamela’nın Ankara’da başına gelen bir kazayı şöyle naklederler: “Şehrimizdeki [İstanbul’daki] alakayı başşehirde de toplamakta olan dansözün [başına], muhtelif defalar vuku bulabileceği kendisine ihtar edilen bir hadise gelmiş, fazla sürate dayanamayan püsküllü pervaneler düşüvermiştir. Motorları stop eden Pamela derhal ropdöşambrına sarılarak içeri çekilmiş, tamiratı yaptıktan sonra numarasını tamamlamıştır.” Ardından yazının başlığının niye “Dört motoru da stop etti: Pamela gidemiyor” olduğunu anlayacağımız şu bilgiler gelir: “Memleketimizde çok tutulan bu dansöz, hayranlarının gittikçe artması üzerine başka memleketlerle olan mukavelelerini feshetmiştir. Ama kendisi her gün, sabahtan akşama kadar, doktor nişanlısını düşünerek, gitmeye karar vermekte, akşam olunca kararından vazgeçmektedir.”

Yatak odasında basın toplantısı

Colette’in ve Pamela’nın vatan topraklarında açtıklarıı bu çığırdan sonra Semiramis, Özcan Tekgül ve İnci Birol gibi dansözler de striptize başlarlar. Gazetelerde Semiramis’in bu konuda bir basın toplantısı düzenlediğini ve öfke dolu açıklamalar yaptığını okuruz: “Çıplak dans etmek günahmış! Ben Müslümanmışım onun için de çıplak dans edemezmişim! Bu iş için savcılık iki defa beni çağırdı ve ifademi aldı. Halbuki ben striptiz yapmıyorum. Yalnız yabancı sanatkârlar dünya kadar para kazanıyor ve memleket dışına döviz çıkmasına sebep oluyorlar. Bunların striptiz yapmalarına müsaade ediliyor, ona tutuluyorum.” Basın toplantısı Semiramis’in evinde, hatta yatak odasında yapılmaktadır. Dansözümüz striptizin ne olduğunu fiilen anlatmaya koyulur. Üstündekileri ağır ağır çıkararak, “striptiz dediğin böyle olur” noktasına gelir. Foto muhabirleri iyice yaklaşıp, uygun kareler çekmeye başlarlar. Sonrasını vallahi bilemiyorum…

Semiramis bu konuda yalnız kalmaz. Taksim Kristal’in yıldız dansözü İnci Birol, 1957 yılı Ocak ayında yapılan Dansözler Resm-i Geçidi’nin ilanında da belirtildiği gibi sahnede striptiz yapar. Bunu diğerleri takip eder. Durumun kötüye gitmesinden korkan çeşitli kuruluşlar, başta Kadınlar Birliği ve MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) striptiz ve rock’n’roll’un yasaklanması için açıklamalar yaparlar. Sonunda Adliye Vekaleti savcılıklara gönderdiği tamimde, “bazı dansözlerin gayri ahlaki tavır ve hareketlerde bulundukları ve dans sırasında soyunup açıldıkları tesbit edilmiştir” dedikten sonra “bu mevzu üzerinde hassasiyetle durulması, afiş bastırıp asan, müstehcen resimler çektirenler hakkında dava açılması” istenir.

Doğan Nadi bu yasak hakkında şöyle yorum yapıyordu: “[Vekalet] bir tamimle bu çıplaklığın kanunlar çerçevesinde bir zapturapt altına alınmasını istiyor. Doğrusunu isterseniz bu strip tease denilen şey, dans değil de, daha ziyade bir hastalıktır. Bizim F. K. G. (İstanbul valisi ve belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay) başta olmak üzere bütün ruhiyat mütehassısları pek iyi bilirler: Egzibisyonizm. Biri ötesini berisini el âleme göstermek, diğeri el âlemin ötesini berisini görmek merakı şeklinde ortaya çıkar. Hatta emniyette bile “röntgencilik” diye tasnif edilmiştir. Müptelası da pek az değil galiba. Strip tease ortaya çıkalı beri bu illetin her iki şekline tutulmış olanlar, hem de gizliye kapaklıya lüzum kalmadan, nefislerini körletiyorlar.”

Striptiz tüm karşı çıkanlara, yasaklama kararlarına rağmen varlığını korudu, gelişti, barların ve gece kulüplerinin vazgeçilmez gösterileri arasına girdi.

Hele 1960’lı yıllarda striptizin iyice yaygınlaştığını ve sıradan bir şey haline geldiğini görürüz… 1960 yılı Nisan ayında Beyoğlu sinemalarında Brigitte Bardot’nun “En Efeuillant La Margueritte” filmi “Striptiz Kraliçesi” adıyla oynatılıyordu. İstanbul ve Ankara’nın birçok gece kulubünde striptiz öne çıkan gösteri olarak sunuluyordu. Artık her yerde, her durumda, her zamanda striptiz yapanlara rastlamamız mümkündü.