Muavenet Gemisi – Türk insanın vicdanı rahat değildir

Muavenet gemisi
Muavenet gemisi

NATO’nun 1992 yılı Kararlılık Gösterisi (Display Determination) tatbikatına; Türkiye’nin de aralarında olduğu farklı devletlerden gemiler ve uçaklar ile çıkarma birlikleri iştirak etmekteydi. Tatbikatı ABD’li Amiral J. M. Boorda idare etmekte, Kahverengi kuvvetlere ABD’li Koramiral Lopez, Yeşil kuvvetlere ise Hollandalı Amiral Kroon komuta etmekteydi. Tatbikatın fiili 2 safhası tamamlanmış, 3ncü safhası henüz başlamamıştı. Bu nedenle, tatbikatın kahverengi ve yeşil kuvvetler olarak ikiye ayrılan hasım tarafları bu esnada dost statüsündedirler. Kısacası, tatbikat kapsamında herhangi bir oyun oynanmamaktadır.

Orta Ege’de ılık bir sonbahar gecesi ve tipik bir Ekim akşamıdır. Rüzgâr ve deniz kuzeyden ve gemilerin kolayınadır. Tatbikata katılan gemiler Sakız Adası’nın batısında düşük süratle seyir halindedir.

Türk Gemisi Muavenet, 1 Ekim 1992 akşamı 22 00 (Z) (Tatbikat Zaman Dilimi- GMT) itibarı ile Sakız Adası’nın 25 Deniz Mili kuzeybatısındadır. TCG Muavenet’in kuzeyinde 1000 yarda mesafede Türk Gemisi Kılıçalipaşa, güneyinde 1000 yarda mesafede İspanyol Gemisi Numancia ve kuzeydoğusunda (Sancak başomuzluğunda) 4800 yarda mesafede Amerikan Uçak Gemisi Saratoga bulunmaktadır. Tatbikata katılan diğer gemiler farklı sektörlerde ancak daha uzak mesafelerde bulunmaktadırlar.

Gece 22 04 (Z)’da Muavenet gemisinin kuzeydoğusunda ve deniz operasyonları açısından çok yakın mesafede sayılabilecek olan Amerikan Uçak Gemisi Saratoga’dan ateşlenen 2 güdümlü mermi, Muavenet gemisine sancak tarafından isabet etmiştir.

Birinci mermi, doğrudan köprüüstüne isabet etmiş, ikinci mermi ise köprüüstünün hemen baştarafında bulunan kompartımanda patlamıştır. Bu hiç beklenmeyen bir durumdur. Güdümlü mermilerden ilki Muavenet’in köprüüstünü vurduğunda gemi komutanı başta olmak üzere; o anda köprüüstünde bulunan aşağıda kimlikleri yazılı 5 Türk denizcisi şehit olmuş ve 22 gemi personeli de yaralanmıştır.

  • Gemi komutanı Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör,
  • Uçaksavar yardımcı subayı Teğmen Alper Tunga Akan,
  • Serkan Haktepe,
  • İkmal Çavuşu Mustafa Kılıç ve
  • Er Recep Atak.

İkinci güdümlü mermi gemide hem hasara, hem de yangına sebep olmuştur. Böyle bir saldırıyı beklemeyen Muavenet personeli, süratle yangına müdahale ederek yangını söndürmüş ve geminin diğer bölmelerine yayılmasına engel olmuştur. Güdümlü mermiler Amerikan Gemisi Saratoga tarafından ateşlendikten sonra saniyeler içerisinde Muavenet’e isabet kaydetmiştir. Bu kadar kısa sürede herhangi bir taarruzdan sakınmak mümkün değildir.  Diğer taraftan böyle bir saldırı beklenmemektedir. Muavenet personeli hiç beklemediği bir anda arkadan bıçaklandığı hissine kapılmıştır. Bu saldırı, bölgede bulunan başta Türk gemileri olmak üzere tüm NATO birlik ve gemilerinde, ayrıca Türkiye’de siyasi ve askeri makamlarda şok etkisi yaratmıştır.

Muavenet’e başta Türk gemileri olmak üzere bölgede bulunan NATO gemileri de yardıma koşmuştur. İlk şokun atlatılmasını müteakip, Muavenet Türk Deniz Kuvvetlerinin Akın gemisi tarafından yedeklenerek Kocatepe ile Işın gemilerinin refakatinde Gölcük’e intikal ettirilmiştir.

OLAYIN ARAŞTIRILMASI:

01 Ekim 1992 akşamı, 22 04 (Z) itibarıyla Amerikan Saratoga uçak gemisinin iskele kıç tarafında bulunan 8’li lançerden; iki adet “Sea Sparrow” güdümlü mermisinin atıldığı ve Muavenet gemisinin bu güdümlü mermilerle vurulduğu anlaşılmıştır. Sea Sparrow tipi güdümlü mermiler; aslında hava hedeflerine karşı kullanılan, ancak yakın mesafede su üstü hedeflerine karşı kullanılmaları da mümkün olan savunma silahıdır.

Bu füzeler, yarı aktif güdümlü mermilerdir. Hedefe vurabilmek üzere bir atış kontrol radarı ile hedefe nişan tutulmasına gerek vardır. Yanlışlıkla ateşlenmiş bir güdümlü merminin kendi seçiciliği ile Muavenet gemisini hedef alması mümkün değildir. Bu güdümlü merminin Muavenet gemisine vurması için atış öncesi Muavenet gemisine nişan tutulmuş olması olayın vahametini arttırmaktadır. Diğer taraftan, bu füzeler gemide ancak merkezi olarak geminin muharebe yönetim merkezi (Combat Information Direction Center) tarafından ateşlenebilen, en az yedi ayrı emniyet mekanizmasına sahip ve gemi komutanının başında olduğu bir yetki silsilesi ile ateşlenebilecek bir silah sistemine aittir. Bu özelliklerden dolayı ve füzenin kazaen ateşlenemeyecek bir mermi olması nedeniyle olayın kasıtlı olarak yaratılmış olması ihtimali Türk Deniz Kuvvetleri personeli arasında öncelikle konuşulmuştur.

Türk tarafı ve Amerikan tarafı olayı süratle soruşturmuştur. Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından hazırlanmış olan rapora ulaşılamamıştır. ABD soruşturma raporu, gizlilik derecesi indirilerek açık kaynaklarla ulaşılabilir şekilde kamunun istifadesine sunulmuştur. İnternette bulunan 100 sayfalık ABD raporu incelendiğinde; ilk soruşturmanın Amerikan 6. Filo Kurmay Başkanı Albay tarafından olayın hemen ardından Saratoga Uçak Gemisinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra Altıncı Filo Komutanı tarafından 3 ABD’li tümamiral ile bir soruşturma mahkemesi teşkil edilmiştir. Mahkeme; olay yeri incelemesi, sorumlu personelin ifade ve şahitliğine başvurma gibi faaliyetleri de kapsayacak şekilde 3- 16 Ekim 1992 tarihleri arasında olayı Saratoga gemisinde bulunarak soruşturmuştur. Bu soruşturmaya bir Türk amiralinin de gözlemci olarak katıldığı ancak tüm soruşturmanın ve raporların ABD tarafından hazırlandığı anlaşılmıştır.

ABD soruşturmasında, başlangıçta olayın “kazaen (accidently)” olduğu ifade edilmiş, ancak raporda daha sonra kazaen teriminin yerine “yanlışlıkla (mistakenly)” terimi kullanıldığı anlaşılmıştır. Soruşturma komisyonunun raporu okunduğunda, olayın açıklanmasında yetersiz kalındığı ve olayın nedenselliğine ilişkin olarak yatıştırıcı bir yol bulmaya çaba gösterilmiş olduğu sezilmiştir. Raporun son kısmında genel olarak eğitim eksikliği ve görevli subayların yeterlikleri üzerinde durulduğu, silah kullanmada yetki devri konusu ile füze ateşleme süreçlerindeki sistematik eksiklikleri giderici öneriler yapılmış olduğu, konunun adli soruşturmasından kaçınılarak idari tedbir ve disiplin tedbirleri ile yetinilmiş olduğu görülmüştür.

Olay bir NATO tatbikatı esnasında olduğu için NATO Standart Anlaşması (STANAG) 1179 gereğince NATO tarafından, hem Türk tarafının hem de Amerikan tarafının katılımı ile müşterek bir komisyon marifetiyle soruşturulmalıdır. ABD raporunda bu komisyonun yapacağı çalışmalardan bahsedilmesine rağmen, NATO komisyonunun çalışması ve raporuna ilişkin herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Gerçekte NATO soruşturmasının da ABD tarafının raporuna dayalı olarak ve ABD’li amirallerin kontrolünde ve yönlendirmesi ile yapılmış olacağı için tarafsız olmayacağı değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak;

ABD yetkilileri tarafından idari bir soruşturma sonucunda idari ve disiplin tedbirleri alındığı, ölen personelin ailelerine tazminat ödenerek ve ABD tarafından hizmet dışı edilmiş olan bir geminin Türkiye’ye transfer edilmesi ile olayın üstünün örtülmeye çalışıldığı görülmektedir. Türk tarafının da olayın aydınlatılması yönünde gözle görünür bir çabası olmadığı ve adeta ABD’nin olayı yatıştırmaya yönelik faaliyetlerinin kabullenildiği değerlendirilmektedir.

Bu olay, halen aydınlatılamamış olup, halen hem olaydan dolayı zarara uğrayan ailelerin hem de böyle bir muameleye maruz kalmış olmanın ezikliğini duyan Türk insanın vicdanı rahat değildir. Bu hislerle, olayın üzerinden 26 yıl geçmiş olmasına rağmen konunun tarafsız bir gözle yeniden incelenmesinde fayda görülmektedir. Dr. Dinçer BAYER – Piri Reis Üniversitesi

Em. Dnz. Kur. Alb. Bora Serdar’ ın Değerlendirmesi

TCG Muavenet’in füzeyle vurulmasının üzerinden tam 26 yıl geçti. Olay kimi çevreler tarafından kaza, kimileri tarafından da komplo olarak nitelendiriliyor. Bu trajedik olayı anarken, öncesinde ve sonrasında bölgemizde yaşanan bir takım kritik olayları hatırlamak yerinde olacak. 
1952-1992 NATO Soğuk Savaş döneminin sona ererek Yeni Dünya düzeninin kurulmaya başlandığı, buna bağlı olarak Türk dış politikası ve güvenliği konularında kapsamlı değişikliklerin yaşandığı bir dönemden geçerken, 2 Ağustos 1990’da Irak ordusunun Kuveyt’e saldırmasıyla bugüne kadar devam edecek Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi süreci de başlamıştı. 
Bunlar olurken, 3 Aralık 1990’da Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Kuzey Irak’ta oluşan krizin yöneltilmesinde ortaya çıkan görüş ayrılıkları neticesinde istifa etmesi döneme damgasını vurdu. Basın bu istifayı, Özal’ın ‘bir koyup üç alma’ stratejisine (ABD’nin stratejisi) ordunun gösterdiği direnç olarak lanse etmiş, aynı zamanda Avrupa-Atlantik bloku ile TSK arasında ciddi bir yol ayırımının sembolü olarak görmüştü. 

Kuveyt krizine istinaden 17 Ocak 1991 gecesi ‘Çöl Fırtınası Harekâtı’ ile Irak’ta başlayan ‘Birinci Körfez Savaşı’ Mart ayında sona ermişse de, ABD’nin Irak’ta başlattığı bu harekâtı fırsat bilen Kuzey Irak Kürtleri ve peşmergeleri Mart 1991’de ayaklanmış, bu ayaklanma hükümet güçlerince bastırılmışsa da, yaklaşık 100 bin Kürt, PKK’lı teröristler de dâhil olmak üzere, Türk sınırını geçmişlerdi. 

Devreye giren Birleşmiş Milletler, 5 Nisan 1991’de  aldığı kararla İncirlik Üssü’nde oluşturduğu ‘Çekiç Güç’ marifetiyle 360 K enlemi kuzeyinde Irak hükümet kuvvetlerinin her türlü faaliyetini yasakladı. 19 Nisan’da ikinci bir kararla da bu kez 320 K enlemi güneyinde uçak ve ağır silah harekâtını yasakladı. 

Temmuz 1991’de göreve başlayan İncirlik ve Pirinçlik’te konuşlanmış 77 uçak ve helikopter ile Amerikan, İngiliz, Fransızlardan oluşan bin 862 kişilik ‘Çekiç Güç’, Türkiye’nin ileri de kâbusu olacak, siyasi ve askeri olarak elini kolunu bağlayacaktır. 

ALMANYA’NIN AMBARGOSU ABD’YE HARÇ OLDU

Bu tablo Türkiye’nin gelecek yıllarda bölgeye yönelik güvenlik endişelerinde derin kuşkular yaratırken, Iraklı Kürtler ABD marifetiyle ‘Çekiç Güç’ün kollarına emanet edilmiştir. Böylece Kuzey Irak’ta yeni bir oluşumun inşaatına girişilmiş, Türkiye ile Batı arasında günümüze kadar uzanıp Suriye krizini de içine alacak stratejik bir savaş başlamıştı. 26 Mart 1992’de Almanya’nın Güneydoğu Anadolu’da iç güvenlik harekâtını bahane ederek silah ambargosu koyması, ABD’nin Kuzey Irak’ta temelini attığı inşaata harç olmuştur. 

15 Aralık 1990’da, 1972’den beri düzenli olarak Türkiye’nin de bir muhriple katıldığı altı NATO ülkesinin (Türkiye, Yunanistan, ABD, İngiltere, İspanya ve İtalya) oluşturduğu NAVOCFORMED (Naval on Call Force Mediterranen-NATO Akdeniz Çağrı Kuvveti) ki Nisan 1992’de STANAVFORMED (NATO Standing Naval Forces Mediterranen-NATO Akdeniz Daimi Deniz Görev Grubu) adını alacaktı,  aktive edilmişti. Süveyş Kanalı yaklaşma suları başta olma olmak üzere Kıbrıs-Süveyş arası bölgede öncelikle deniz ulaştırmasının korunması ve Irak’a yönelik deniz ticaretinin engellenmesi harekâtına iştirak edilmişti. Ek olarak Basra Körfezi’nde oluşturulan koalisyon Deniz Kuvvetleri’ne bir firkateynle destek verilmesi, TBMM’nin gündemine gelmişti. Ancak, Irak’la ilişkiler paralelinde siyasi düşünceler nedeniyle anılan bölgeye savaş gemisi gönderilmemesi kararı alınmıştı.

Cumhuriyet Donanması’nın bölgede her geçen gün daha da etkin bir güç olarak varlık göstermeye başladığı Soğuk Savaş sonrası bu dönemde Ege Denizi Saroz Körfezi’nde planlı NATO tatbikatlarından Display Determination-92 (Kararlılık Gösterisi-92) tatbikatına katılan TCG Muavenet muhribine 2 Ekim 1992’de gece saat 23.00 sularında ABD’ye ait USS Saratoga uçak gemisi tarafından, ardı ardına iki adet NATO Sea Sparrow füzesi atılmıştı. Asıl görevi uçak veya füze/güdümlü mermi düşürmek olan Sea Sparrow füzeleri, bu atışta SASS modunda, satıhtan satıha hafif su üstü hedeflerine zarar vermek amacıyla, kullanılmıştı. Ateşlenen füzeler geminin köprü üstü, Savaş Harekât Merkezi ve telsiz kamerasına isabet etti. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör, Uçaksavar Yardımcı Subayı Teğmen Alper Tunga Akan, Telsiz Astsubayı Serkan Haktepe, İkmal Çavuş Mustafa Kılıç ve Er Recep Atak hayatını kaybetti, 22 personel yaralandı. Gemi mürettebat sayısının 300’ün üzerinde olduğu düşünüldüğünde büyük bir felaketin eşiğinden dönüldüğü anlaşılıyor. 

TCG Muavenet’teki yaralı personel USS Saratoga’dan intikal eden helikopterlerle alınarak uçak gemisine, oradan İzmir’e götürüldü. Tatbikata katılan TCG Kılıçalipaşa muhribi TCG Muavenet’i yedeğine alarak Gölcük’e intikale geçmiştir. Süreç içerisinde USS Saratoga’nın komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece ‘disiplin cezası’ almıştır. Şehit ve gazilerimize tazminat ödenmiş ancak bu tazminatların yetersiz olduğu mağdur aileler ve gazilerimiz tarafından birçok kez dile getirilmişti.


UCUZ FIRKATEYNLERE ONAY VERİLDİ

ABD, yasaları gereği TCG Muavenet’te oluşan hasarı ödeyemediğinden, bunun karşılığında, birkaç ay sonra donanmaya önemli ölçüde yenilikler getirecek sekiz adet ‘Knox’ (Tepe) sınıfı fırkateynin çok ucuza Türkiye’ye transferine onay vermiştir. 
USS Saratoga uçak gemisi Adriyatik’te görevli ve Yugoslavya uçaklarının taarruzlarına karşı sürekli tetikte görev yaparken NATO tatbikatı kapsamında kısa süreliğine Ege Denizi’ne intikal etmiş ve olay da o esnada meydana gelmişti. Dönemin ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Lawrence Eagleburger haberi Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir’e “Geminizi batırdık özür dileriz” diye iletirken, Amerikalılar yaşanan olayın tatbikattaki bir taktik oyunun gerçek zannedilerek meydana geldiğini belirtmişti. Gemi tarafından hazırlanan raporda ise, Ege’ye çıktığının farkında olmayan Harekât Bölümü personelinin, ‘eğitimsizliğinden ve bilgisizliğinden kaynaklanmıştır’ denilmiştir. Yedi ayrı emniyet safhasının akıl almaz ve kontrolsüz bir şekilde aşılması ve nihayetinde füzelerin SASS modunda ateşlenmesi dehşet vericidir. Kaza denilen bu trajedinin eğitimsizliğe ve bilgisizliğe bağlanması da pek gerçekçi gözükmemektedir. Peki, komplo mudur? 

VERİLEN MESAJI ANLAMADIĞIMIZ ORTADA

Emekli Amiral Cem Gürdeniz, ‘Hedefteki Donanma’ adlı kitabında bu konuya ilişkin, şu yorumu yapmıştı: “TCG Muavenet trajedisinde, bir komplo teorisinden daha vahim bir durum vardır. Amerikalılar için kapsamlı muhakeme yapmadan füze ateşlemek, bir hedefe gerçekten angaje olmak ve insan hayatını sonlandırmak ve hatta müttefik gemisini vurmak gibi çok ciddiye alınması gereken işlevler, normal hayatın bir parçası haline gelmiş demektir.”

Emekli Amiral Türker Ertürk, 2 Ekim 2015’de Oda Tv’ye yazdığı ‘ABD Muavenet’i kasten vurdu’ başlıklı yazısında, olayın gece yarısı yeşil periyot olarak adlandırılan tatbikat dışı bölümünde meydana geldiğini yazmıştı. ABD harp gemilerinin yüksek hazırlık durumunda veya tetikte olmasını gerektiren böyle herhangi bir durumun olmadığını, Sea Sparrow füzesi atmanın tek bir kişinin tabancayı eline alıp ateşlemesi gibi kolay bir şey olmadığını, füzeyi başarı ile ateşleyebilmek için altı aşamadan geçilmesi ve gemi komutanın onayının alınması gerektiğini belirten Ertürk, füzenin at ve unut (Fire and Forget) türü bir güdümlü mermi olmadığını, füze ateşlendikten sonra hedefini vurabilmesi için bilgiye ihtiyacı olduğunu, bu nedenle de atan geminin hedef gemisini (Muavenet) radarla aydınlatması gerektiğini vurgulamıştı. 

‘KAZA OLMA OLASILIĞI YOK’

Ertürk, “Olayın kaza olmasının imkân ve ihtimali yoktur. Kaza olma şansı bir milyonda bir dahi değildir. ABD, en yetkili ağızlarından bu olayın bir kaza olduğunu açıkladı. Ama bize göre  Muavenet kasten, isteyerek, bilerek ve planlanarak vuruldu” iddiasında bulunmuştu. 

TCG Muavenet’in yaşadığı bu trajediyi, bir gün sonra 3 Ekim 1992’de Orgeneral Eşref Bitlis’in komutasındaki Türk Ordusu’nun Kuzey Irak’ta girişeceği tarihin en büyük sınır ötesi harekâtının caydırılması gayretine bağlayanlar da olmuştur. Emekli Jandarma Albay Erdal Sarızeybek, ‘Kurt Kapanı’ adlı eserinde, Kuzey Irak’a başlatılan harekât öncesinde ki bu harekâtta PKK’ya 4 bin 500 civarında zayiat verilmesini,  TCG Muavenet’tin vurulmasını bir ikaz olarak değerlendirirken bu olayın ardından altı ay içerisinde Uğur Mumcu’nun öldürülmesine ve Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesine de ayrıca dikkat çekmişti. 

ABD MESAJI  

Tüm bu değerlendirmeler ve yorumlar ışığında eğer TCG Muavenet olayı bir kaza değil de ABD’nin bilinçli olarak bölgedeki çıkarlarını ve planlarını yürürlüğe koymak adına bize verdiği bir ikaz mesajı idiyse eğer, çeyrek asırdır Güneydoğu Anadolu’da ve Irak-Suriye eksenli yaşanmakta olan uluslararası sorunlar bağlamında geldiğimiz bu noktada, verilen mesajı tam olarak algılayamadığımız ortadadır. 
Vatanı uğruna TCG Muavenet’te şehit düşen silah arkadaşlarımız başta olmak üzere teröre kurban verdiğimiz tüm şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, gazilerimize geçmişler olsun diliyorum.

Olay sonrası Açıklamalar

Ayaz: Karşı taraf özür diledi
Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, elde olmayan nedenlerden dolayı bir kaza olduğunu, karşı tarafın da bunu kabul edip özür dilediğini belirterek şöyle konuştu:

“Bu tür tatbikatlarda, zaman zaman büyük veya küçük olaylar olabiliyor. Ama bu tür olayların kaza olması, üzüntü yönünü azaltıyor. Kasıtlı olsaydı o zaman çok daha üzücü olurdu. Yapılacak tahkikatlar neticesinde, olayın ne şekilde cereyan ettiği belli olacak. Karşı taraf, bu konuda süratle tahkikatları yapmak için teşebbüse geçmiştir. Olayın nasıl meydana geldiği tahkikat sonucu meydana çıkacaktır. Gereken her şeyin yapılması için direktif vermişlerdir.”

TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk da bir başsağlığı mesajı yayınlayarak üzüntüsünü dile getirdi.
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, kendisine yöneltilen sorular üzerine açıklama yapmadı ve bu konuda açıklamayı Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz’ın yapacağını bildirdi.

Erbakan: Kaza değil kasıt
Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan olayın kasıtlı olduğunu ileri sürdü. Erbakan yaptığı yazılı açıklamada kaza ile ilgili olarak Başbakan Süleyman Demirel’i de eleştirdi.

Olayda şehit düşenler için büyük üzüntü duyduklarını belirten Erbakan, “Olayın tatbikat atış eğitimi ile ilgisi olmayan bir safhada meydana gelmiş olması, kasıtlı bir hareket olması ihtimalini son derece kuvvetlendirmiştir. Milletçe son derece büyük bir ilgiyle olayın üzerinde durmamızı gerektiriyor” dedi.

Demirel: Kazanın arkasında ne çeşit yanlışlık var bilmiyoruz
Başbakan Süleyman Demirel, Ege Denizi’nde devam eden NATO tatbikatı sırasında, Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan ateşlenen güdümlü füzelerin Muavenet’e isabet etmesinin bir kaza sonucu meydana geldiğini söyledi. Demirel, Ankara’dan uçakla İstanbul’a gelişinde Atatürk Havalimanında gazetecilerin olayla ilgili sorusunu cevaplandırırken, “Olay bir kazadır. Henüz bu kazanın arkasında ne çeşit bir yanlışlık var bilmiyoruz. Biraz beklemek lazım. Olay aydınlanacak” dedi.

Başbakan Süleyman Demirel’i arayan ABD Başkanı George Bush üzüntülerini bildirdi.